Son iki haftada, dünya gözleri Orta Doğu'ya odaklandı.
Orta Doğu'nun en önemli iki gücü olarak, İran ve İsrail arasındaki çatışma, sadece Orta Doğu'daki yüzeysel barışın aniden bozulduğunu, kaosun sürekli olarak tırmandığını değil, aynı zamanda global ölçekte dalgalara yol açtı. Görünüşe göre, nükleer bir savaşın tetiklediği bu savaş, sadece İran ve İsrail'i derin bir şekilde içine çekmekle kalmadı, vekalet savaşını doğrudan bir karşılaşmaya dönüştürdü, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin de hızlı bir şekilde müdahil olmasını sağladı ve durum giderek büyüyor.
Kaçış hissiyatı altında, küresel pazarlar dalgalanma yaşıyor, altın, dolar gibi sert varlıklar hızla yükselirken, riskli piyasalarda korku hakim. İtiraf etmek zorundayız ki, İsrail ve Filistin arasındaki savaş da kripto alana yayılmaya başladı.
Bu seferki İsrail-İran çatışmasını tartışmak için, İran'ın nükleer sorununu göz ardı edemeyiz. Aslında, İran'ın nükleer programı düşündüğümüzden daha erken başlamıştır; 1957 yılında, Soğuk Savaş döneminde, Sovyetlerin güneydeki etkisini engellemek için, o zamanlar Amerika yanlısı olan İran Şahı Pehlevi ile Amerika bir araya gelmiştir.